Saturday, November 24, 2018

SOSYAL BİLİMLER DENİLEN DİSİPLİNLER VE TARİHÇİLİK BİLİM MİDİRLER?

Ben bu metni ‘https://undsci.berkeley.edu/article/whatisscience_01’ bağlantı adresindeki metinleri ve Yahya Sezai Tezel hocamla yaptığım konuşmaları kullanarak yazdım.

Bir akademik alanda faaliyet için bu alanın varlık alanın özellikleri ve alanın bilgisinin özelliklerinin bilinmesi gerekir, bunların bilinmesi o alanda kullanılacak yöntemler ve üretilen bilgiyle ne yapılacağı konusuna ışık tutar. Varlık alanının özellikleri onun bilgisinin özelliklerini etkiler, ontoloji ile epistemoloji arasında etkileşim vardır. Her bilgi aynı özelliklere sahip değildir ve her bilgi bilimsel değildir.
Günümüzde, akademik alanlar temel olarak doğa bilimleri ile sosyal bilimler olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Tarih, bir sosyal bilim olarak kabul edilir. Türkçede sosyal bilim, İngilizcede social ‘science’, Fransızcada ‘science’ social ve Auguste Comte’un ‘sosyal fizik’ kullanımı doğa bilimleri ile sosyal ‘bilimler’ arasında bir benzerliğe işaret eder. Bu, yaygın bir yanlış kullanımdır.
‘’Aslına bakılırsa, konu, kapitalist üretimin doğal yasalarının sonucu olan toplumsal uzlaşmaz karşıtlıkların şu ya da bu derecede gelişmiş olmaları değildir. Burada söz konusu olan, bu yasaların kendileridir, kaçınılmaz sonuçlara doğru katı bir zorunlulukla işleyen bu eğilimlerdir. Sanayi yönünden daha çok gelişmiş bir ülke, daha az gelişmiş olan ülkeye ancak kendi geleceğinin imgesini gösterir…Bir toplum, kendi hareketinin doğal yasalarını ortaya çıkarmak için doğru yola girmiş olsa bile —bu yapıtın son amacı da, zaten modern toplumun ekonomik hareket yasasını ortaya çıkarmaktır— bu toplum, normal gelişmesinin birbirini izleyen aşamalarının ortaya koyduğu engelleri, ne gözüpek sıçrayışlarla temizleyebilir, ne de meşru yasalarla ortadan kaldırabilir. Ancak doğum sancılarını kısaltabilir ve azaltabilir.’’( Kapital 1. Cilt, Almanca 1. Baskıya Önsöz, sf. 17, Marks)
Yukarıdaki alıntılarda Karl Marks, nasıl gök cisimlerinin tabii olduğu fizik kuralları varsa, tarihin ve toplumun da ‘kaçınılmaz sonuçlara doğru katı bir zorunlulukla işleyen’ hareket kuralları olduğunu söyleyerek fizik ile tarih alanlarının bu anlamda benzer olduğuna işaret eder. ‘’A, B’ye benzerdir.’’ önermesini değerlendirmek için, A’nın ayırıcı özelliklerinin bilinmesi gerekir. Fizik biliminin ayırt edici özelliklerini bilmeden sosyal bilimlerin bilim olup olmadığı meselesi konuşulamaz.
Bilimin eksiksiz bir tanımının yapılması güç olmasına karşın, bilimin ayırıcı özellikleri hakkında konuşulabilir. Öncelikle bilim, hem varlıkla ilgili bir önermeler kümesi hem de bu bilgilerin üretilmesinde izlenilen süreçtir. Her açıdan aynı özellikleri göstermeseler de her tür bilim onları bilim kılan ortak noktalar paylaşır.
İlk olarak, bilim, doğal dünyayı odak noktasına alır ve onu açıklamaya çalışır. Bilimsel araştırmalar, genellikle katı bir şemayı takip ederek yapılmaz ama hipotezlerin veya ‘sınanabilir’ fikirlerin varlığının zorunluluğu ve kanıtlar hayati önemdedir. 
Sınanabilirlik ve yanlışlanabilirlik, aynı zamanda bilim felsefesi alanına büyük katkı yapmış Karl Popper için de merkezdedir. Popper’a göre her bilimsel önerme kuramsal olarak yanlışlanabilir olmak durumundadır. Yanlışlanabilirliğin önemini Freud ve Einstein’ın teorilerini karşılaştırarak anlatır. Einstein’ın teorileri oldukça risklidir, bu teorilerden çıkarılacak sonuçlarla Einstein’ın tüm teorisini çökertmek mümkündür. Einstein, ışığın uzaydaki yolculuğuyla ilgili ortaya çıkaracaklarına bağlı olarak genel görecelilik teorisini çökertebilecek bir güneş tutulmasını beklemiştir. Freud’un psikanalizi ise teorik olarak yanlışlanamazdır. Freud, çocukluğun insan üzerinde büyük bir etkisi olduğu önermesini ortaya atmıştır. Bir insan diğer insanlarla yakınlaşmakta sıkıntı çekiyor ise Freud bunu hem bu insanın çocukluğunda ‘fazla’ sevildiğine hem de yeterli düzeyden ‘az’ sevildiğine bağlayabilmiştir. Freud, geçmiş verileri her seferinde farklı yorumlayarak teorisini destekleyebilmiştir.
            Nitekim, fizik gibi doğa bilimleri, sınanabilir, yanlışlanabilir fikirlerle ilerler, kanıtlara dayanır ve teoriler yanlışlanamadığı sürece kabul görür, yanlışlama ilerleme için hayatidir ve ilerleme, bilginin birikimine bağlıdır.
            Tarihin konusu ise, insanın başına gelenler ve yaptıklarıdır. Buzul Çağı’nın bitmesi insanın başına gelen bir şey iken, Tarım Devrimi insanın yaptığı bir şeydir. İnsanın başına gelenler ile yaptıkları arasında karşılıklı etkileşim vardır. Dolayısıyla, Consilience adlı eserinde Wilson’ın vurguladığı gibi, tarihçi, insanın ve insanın yaşadığı ortamın fiziki özelliklerini ve insanın başına gelenleri bilmek zorundadır. Öte yandan, insanın yaptıkları olumsaldır; yani ne olanaksız ne de kaçınılmazdır. Buna verebileceğimiz örnekler, Avustralya Aborjinleri’nin Tarım Devrimi’ni gerçekleştirmemesi veya Amerika Kıtalarının yerlilerinin tekerleği hiçbir zaman icat etmemesine rağmen karmaşık toplumsal ilişkiler geliştirmesi olabilir. Bu olaylar bir boşlukta gerçekleşmez fakat neden o şekilde gerçekleştiler veya başka bir şekilde gerçekleşemezler miydi gibi sorular sınanabilir önermelerle cevaplanamaz.Ayrıca, sosyal bilimlerde ortaya atılan önermelerin kendileri de insanın ve toplumun davranışı ile bir etkileşime girer. Homo Deus adlı eserinde Harari bunu vurgulamıştır; ‘İnsan gelişimi insanın öngörülerine tepki verir.’ İktisat teorisinde kabul edildiği üzere, beklentiler insan davranışını ve alınan sonuçları etkiler, insan davranışı değişirse iktisadi teoriler de geçerliliğini yitirebilir.
            Tüm bahsettiklerimizin ışığında, tarihin yanlışlanabilir fikirlerle yapılamamasından, tarihte fizik bilimindeki gibi bir ‘ilerleme’den bahsedilemeyeceğinden , tarihte ortaya atılan öngörülerin insan davranışını değiştirebilme potansiyelinden ve tarihin konusunun varlık alanın özelliklerinin fiziğin konusunun varlık alanın özelliklerinden farklı olmasından dolayı iki alandaki bilginin özelliklerinin de farklı olduğu sonucuna varıyoruz.

                                                                                                MEHMET GÖKSU KAYAALP

No comments:

Post a Comment

THE VW SCANDAL AND THE GERMAN MODEL OF CAPITALISM

https://www.ft.com/content/47f233f0-816b-11e5-a01c-8650859a4767 The article that is referenced in the essay can be accessed through the ...