Thursday, November 22, 2018

CONSILIENCE KİTAP TANITIM YAZISI

CONSÄ°LÄ°ENCE ile ilgili görsel sonucuTarih, sosyoloji ve psikolojinin kesiştiği alanda doktora yapmayı düşünmekteyim. Yahya Sezai Tezel hocamdan ilk olarak bir arkadaşım vasıtasıyla haberdar oldum, uzun bir süre Facebooktaki paylaşımlarını takip etmekle beraber Kapılanma Kültürü ve Demokrasi ve Transformation of State and Society in Turkey adlı kitaplarını okudum. Sonrasında danışmak ve tanışmak amacıyla kendisiyle irtibata geçtim, o da bana bu amacım doğrultusunda yol göstermeye karar verdi. Kendisine çok minnettar olduğumu belirtmek isterim. Yaklaşık olarak iki aydır konuşmaktayız ve bana çalışmayı istediğim alan ile ilgili bir okuma planı yaptık. Okumam gereken ilk kitap Consilience: The Unity of Knowledge idi ve bu yazı hocamın benden kitapla ilgili yazmamı istediği yazıdır.
                                    
CONSILIENCE KİTAP TANITIM YAZISI
Adı: Consilience: The Unity of Knowledge
Sayfa Sayısı: 384 sayfa
          Yayıncı : Abacus; New Ed edition (4 Kasım. 1999)
Dil: İngilizce
ISBN-10: 9780349111124
ISBN-13: 978-0349111124
ASIN: 034911112X
Ebat: 12.6 x 2.4 x 19.6 cm


Geçtiğimiz haftalarda Amerikalı biyolog Edward Osborne Wilson’ın Consilience: Unity of Knowledge adlı kitabını okudum, kitap ilk olarak 1998 yılında yayımlanmış olmakla beraber benim okuduğum edisyon ise Abacus yayınevi tarafından 1999 yılında yayınlanmış ve henüz Türkçe ye çevrilmemiş. Kitabın adındaki consilience kelimesi Latince kökenli olup, uzlaşma veya uygunluk anlamında kullanılmış. Açmak gerekirse; çeşitli yöntemlerle varılan sonuçların aynı olması manasına geliyor ve sosyal bilimler ile doğa bilimleri arasında bir uzlaşının iki tarafın da bilgi üretimine yapacağı katkıya vurgu yapıyor. Aslında bir Aydınlanma projesi olan bu uzlaşının uygulanmasının zamanı geldiğini savunuyor. Bu etkileyici kitap 1998 yılında yazılmış olmasına rağmen birçok yönden günümüze ve geleceğe ışık tuttuğu kanaatindeyim. Akıcı bir dille yazılmış ve ele aldığı konular tüm insanlığı yakından ilgilendiren, tartışılması gereken hayati konular olduğunu düşünmekteyim.
Öncelikle, kitabın ana eleştirisi olan bu kopukluğun görece yeni bir şey olduğu anlatılmaktadır . Bilim ve düşünce tarihine bakacak olursak, uzmanlaşmanın olmadığı ve akademik disiplinlerin kurumsallaşmadığı zamanlarda, Antik Yunanda her şey felsefenin konusuydu ve bir entelektüel birden fazla konuyla, beşerî ve doğa bilimleriyle aynı anda ilgilenebilmekteydi. Nitekim, Aristo hem fizik üzerine hem de etik ve politika üzerine yazmıştır. Bilimsel Devrim ve Aydınlanma sonrasına kadar büyük oranda bu böyle gitmiştir ve Rönesans adamı denilen insanların varlığı mümkün olmaya devam etmiştir. Aydınlanma sürecinde özellikle doğa bilimlerinde olan bilgi sıçramasıyla birlikte uzmanlaşma ve kurumsallaşma artmış ve doğa ve beşerî bilimler arasındaki ayrım da keskinleşmiştir.
            Burada insanlığı karşısına şu sorular çıkmıştır; Bilgi nedir? Bilgi üretme yöntemleri nelerdir? Aydınlanma da geliştirilen yöntemlerle elde edilen bilimsel bilgi beşerî bilimlerde de bilgi üretmek için kullanılabilir mi?  Aydınlanmadan bu yana kullanılan bilimsel yöntem ise gözlem, deney , tümevarım, hipotez üretme ve çürütmeyi içermektedir. Bu yolla üretilen muazzam bilgi insanlığa güven vermiş ve bunun beşerî bilimlerde kullanılması projesi gündeme gelmiştir. Fakat bu proje, büyük oranda o dönemki bilgi birikiminin azlığından ve dolayısıyla doğa bilimlerinin beşerî bilimlere katkı potansiyelinin de az olmasından dolayı başarısız olmuş ve buna tepki olarak Romantizm gibi hareketler ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, günümüze değin artan uzmanlaşma dolayısıyla akademide parçalanma artmış, beşerî ve doğa bilimleri adeta farklı kültürler haline gelmiş ve birbirileriyle aynı dili konuşamaz olmuşlardır.
            Wilson, bu birleşmenin artık mümkün olduğunu, gerekli olduğunu ve muazzam kazançları olduğunu savunurken, doğa bilimcilerine ve sosyal bilimcilere getirdiği ana eleştiri ise akademide aşırı uzmanlaşma ve ideolojik sebeplerden dolayı, birbirileriyle iş birliği yapmamaları ve dolayısıyla insanlığın büyük bir bilgi sıçraması potansiyelinden mahrum kalmasıdır. Sosyal bilimciler, doğa bilimlerini yok varsayarak çalışmalar yürütürken, doğa bilimciler ise sosyal ve beşerî bilimlerden öğrenecek bir şeyleri yokmuş gibi hareket etmekteler, bu bazı alanlarda yavaş yavaş aşılmaya başlanılmış olsa da (şu an için yavaş da olsa uzlaşmaya doğru bir gidişattan bahsedilebileceği kanaatindeyim) genel olarak bu kayıtsızlık, bazı durumlarda da husumet ve küçümseme sürmektedir. Wilson, sosyal bilimler ile doğa bilimleri arasında kapanamayacak bir ayrımın olmadığını savunup, ikisinin arasındaki sınırı iki taraftan da keşfedilmemiş bir arazi parçası metaforu ile açıklamaktadır.
            Sonrasında ise, doğa bilimlerindeki manasıyla beşerî bilimlerde bilimsel bilgi üretilip üretilemeyeceği meselesi ele alınmaktadır kitapta. Bu manasıyla bilimsel bilginin temeli yanlışlanabilirliktir ve bilimsel bilginin hangi koşullarda yanlışlanabilir olacağı belli olmalıdır. Bu tarz bir bilginin beşerî bilimlerde üretilmesinin imkânı ile ilgili önemli bir mesele ve aynı zamanda iki alan arasındaki ana kesişim noktalarından biri; kültür, genetik ve bu ikisinin arasındaki karmaşık etkileşimdir. Ana hatlarıyla söylenilen doğa bilimleri ve beşeri bilimlerin arasındaki uzlaşının ikisinin de tek bir gerçekliği, evreni ve insan doğasını incelemesinden hareketle aynı zamanda doğal bir uzlaşı olduğudur, dolayısıyla ; sosyoloji, antropoloji ve iktisat gibi sosyal bilimler insan davranışlarını incelerken, insan davranışında etkili olan insan vücudu ve beyni de fizik kurallarına tabii ve içinde kimyasal süreçler gerçekleşen yapılardır, doğal seçilim sonucu belirli bir yöne doğru evrimleşmişlerdir; beyin genlerden gelir, bilinç beyinden gelir, kültür ise bilinçli akıllardan doğar. Kitaptan bir örnek verecek olursak, insanların yılanlara karşı doğal bir çekingenliği, korkusu ve değişik bir hayranlığı vardır (bu genlerimiz tarafından belirlenir) fakat yılanlara çeşitli kültürlerde bir yere kadar benzer de olsa biraz farklı anlamlar yüklenmiştir. Özetle, genetik insan davranışını belirli bir yöne iter , ama başka etkenler sebebiyle genetik kodların yansıması yerelde farklılaşır.
O halde bundan hareketle, kuramsal düzeyde konuşacak olursak, insan genetiği ve evriminin hangi koşullarda gerçekleştiği hakkında eksiksiz bilgiye sahip olunduğunda insan davranışının itaat ettiği evrensel, yanlışlanabilir kurallar ortaya çıkarılabilir mi? Bunların yardımıyla gelecek için tahminlerde bulunabilir mi? İnsan evrimi bilimin yardımıyla istenilen yönde gerçekleştirilebilir mi? Kaçınılmazlıklar var mıdır yoksa beşerî bilimlerin konuları tesadüfi, olumsal (contingent) mıdırlar? İşte bu temel meseledir ve doğa bilimcilerinin de sosyal bilimcilerin de birbirinden öğrenecek çok şeyi vardır, birbirlerini yok sayarak hareket etmeleri büyük bir emek israfına yol açmaktadır.


MEHMET GÖKSU KAYAALP

No comments:

Post a Comment

THE VW SCANDAL AND THE GERMAN MODEL OF CAPITALISM

https://www.ft.com/content/47f233f0-816b-11e5-a01c-8650859a4767 The article that is referenced in the essay can be accessed through the ...