ADDA BOZEMAN – POLITICS AND CULTURE IN
INTERNATIONAL POLITICS
İlk yayınlanma tarihi 1960 olan ve hak ettiği ilgiyi hiçbir zaman görmemiş olan Politics and
Culture in International History kitabının yazarı Adda Bozeman, ABD’de Sarah Lawrence College’da 1947 ile 1977 arasında tarih ve uluslararası ilişkiler profesörü idi.
Kitap, alt başlığından (From the Ancient
Near East to the Opening of the Modern Age) da anlaşılabileceği gibi birçok bölümden oluşuyor ve antik çağ yakın doğusundan Bizans’a, Rönesans İtalya’sından Hansa Ligi’ne kadar birçok bölge ve dönemi inceliyor,
Öncelikle, Adda Bozeman’ı takdir etmek ve saygıyla anmak gerektiğine inanıyorum, o da ‘Tek bir uygarlık vardır, o da insanlık uygarlığıdır.’ şeklinde özetleyebileceğimiz biçimde düşünmekteydi ve bunu
akademik çalışmalarına yansıtmaktaydı.
Bu yazımda üzerinde durmak istediğim konu kitabın Bizans ile ilgili kısmı. Byzantine Realm başlıklı bölüm, epey ilginç ve önemli çünkü bize uluslarası ilişkiler ve bu ilişkileri belirleyen paradigmalar ve aynı zamanda Osmanlı tarihi ve Türkiye tarihi hakkında önemli içgörüler sunuyor.
Şarkiyatçılık ile ilgili olan yazımda bahsettiğim gibi, günümüz dünyasını anlamak için geçmişteki paradigmaları ve devamlılıkları anlamamız epey önem arz ediyor. Nasıl Şarkiyatçı literatür sayısız neslin zihin dünyasını şekillendirmiş ise, Batı Roma / Papalık / Kutsal Roma İmparatorluğu ile Doğu Roma / Bizans’ın ilişkileri de sonraki dönemlerde bu iki devletin var olduğu topraklarda var olan ve siyasi kültürlerinden etkilenen yeni
devletlerin aralarındaki ilişkileri bir hayli etkilemiş.
Öncelikle altı çizilmesi gereken bir
nokta, Batı Roma ve onun mirasçısı sayılabilecek siyasi oluşumlar ile Doğu Roma’nın mirasçısı sayılabilecek siyasi oluşumların oldukça farklı diplomasi ve siyaset geleneklerine sahip olduklarıdır. Gerek Osmanlı İmparatorluğu ile Batı Avrupa devletleri arasındaki ilişkilerin, gerek Rusya ile Batı Avrupa devletleri arasındaki ilişkilerin, gerek SSCB ile ABD arasındaki ilişkilerin bu gelenekler ve
devamlılıklar incelenmeden yeteri kadar anlaşılamayacağı kanısındayım.
Adda Bozeman öncelikle bir zamanlar Anadolu’nun, Ege adalarının, Karadeniz kıyılarının ve Balkan yarımadasının, kültürel ve siyasi kimliğini 6. Yüzyıldan 15. Yüzyıla kadar korumuş ve devam ettirmiş olan büyük kozmopolit bir
toplumun parçası olduğunu hatırlatmak ile başlıyor ve bu imparatorluğun Hristiyan olmasının da işi daha da ilginç kıldığını ekliyor. Çünkü tarih alanında Hristiyanlığın daha çok Batı Avrupa’da gelişmiş yönetim biçimleri ve diplomasi gelenekleri ile ilişkilendirile gelmiş ve Hristiyanlığın aynı zamanda tamamen farklı siyasi prensiplere sahip Bizans İmparatorluğu’nun da dini olduğu unutuluyor.
Sonrasında ise kısaca Bizans tarihinin Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da ne kadar ve nasıl incelendiğini anlatıyor. ‘Batı’lı tarihçilerin ve alimlerin 19. Yüzyıla kadar Bizans yıllıklarına ilgisi pek az olmuş ve Avrupalılar dünya tarihinin baş vakanüvisleri olduğundan beri dünya tarihinin az incelenen ve az takdir edilen kısımlarından biri haline gelmiş Bizans tarihi. Bu ihmalin birkaç nedeni olduğundan bahsediliyor sonra. Bunları şu şekilde özetleyebiliriz:
·
Modern
dönemin ilk büyük tarihçileri, eskiden ‘Batı’nın rakibi ve azılı düşmanı olan ölü bir devletin kayıtlarını tekrar inşa etmektense, kendi muzaffer toplumlarının doğrudan atası olan toplumların tarihleri ile
ilgilenmeyi seçmişlerdir. Dolayısıyla kendi toplumları lehinde doğal bir önyargı ile hareket etmişlerdir.
Fakat bu, tek başına Bizans aleyhinde sarf edilen nefret ve kin dolu
yargıları açıklamaya yetmez. Bu yargılara iyi bir örnek Voltaire’in Bizans tarihi hakkındaki sözleridir: ‘insan aklına hakaret niteliğinde değersiz bir hitabet ve mucizeler koleksiyonu” olarak tanımlarken, Montesquieu “ihtilal isyan ve alçaklıklar örgüsü; şanlı şerefli Roma tarihinin
elem verici sonu’’ demiş, Gibbon ise ‘sefalet ve zayıflığın sıkıcı bir öyküsü’ demiştir. Bu Bizans tarihi hakkında bir bilgisizliğin sonucu olmaktan çok, kökleri Bizans ile Papalık ve Kutsal Roma İmparatorluğu arasındaki ilişkilere dayanan, geçmişten gelen bir önyargı ve kinin sonucudur.
Adda Bozeman , eğitimli ve taraflı Batılıların atalarına zorluk çıkaran bir toplumu hafızalardan silmekten
memnun olduklarını ifade ediyor.
18. ve 19. Yüzyıldan sonra Bizans
okumaları ve incelemeleri bir
hayli yol kat etmiş ve değişmiş olsa da Bizans’a karşı geçmişteki yaklaşımların Bizans kültürel yörüngesi dahilindeki siyasi
oluşumlar ile ‘Batı’ arasındaki ilişkiler üzerinde uzun süren bir etkiye sahip olmuştur. Gibbon ve diğerlerinin yazdığı dönemin Avrupa ve Batı Asyalıların milli kimlik ve kültürel miras farkındalığına erişme dönemine ve Yakındoğu ve Slav devletlerinin
Avrupa devlet sistemine entegre olma denk geldiği unutulmamalıdır. Bizans geleneklerini
anlamanın Ruslar, Sırplar, Yunanlar ve Türkler gibi Bizans ile yakından ilişkisi olmuş toplumlar ile ilişkilerine epey yardım edeceğini ifade eder Bozeman.
Uzun lafın kısası, birçok meselede olduğu gibi, günümüzdeki sorunları çözmek için insanlık olarak birbirimizi daha iyi anlamaya çalışmamız, geçmişten gelen tutumları gözden geçirmemiz ve onlarla hesaplaşmamış gerekiyor. Bir sonraki
yazımı ise, Bizans İmparatorluğu’nun devlet gelenekleri,
refleksleri ve tutumları ile ilgili ayrıntılı bilgiye ayıracağım.
Mehmet Göksu Kayaalp
14 Haziran 2017, Milano
İlginç ve faydalı linkler
http://byzantinestudies.boun.edu.tr/
https://gabam.ku.edu.tr/
http://medyascope.tv/2016/02/20/bir-dunya-imparatorlugunun-soykutugu-baris-unlu-ile-soylesi/
http://medyascope.tv/2015/08/23/rumilik-uzerinden-osmanlinin-tevarus-ettigi-gelenekler-ve-gorunumleri/
No comments:
Post a Comment